Alkali İyonize Suyun Faydaları

Mikroorganizmalardan ve bütün kimyasal atıklardan arındırılmış su elde ederiz.

 Alkali su iyonizerleri ilk fonksiyon olarak bilinen en yüksek standartta biyolojik arıtma yaparlar. Ölçülmüş en küçük mikroorganizma 0,18 mikrondur. Cihazlarımız üzerinde bulunan (dünyada en çok ödül almış) biostone filtre; 0,01 mikron filtre aralığıyla bütün bakteri, virüs, mantar, spor gibi risk oluşturabilecek mikroorganizmaları yok eder. Aynı fonksiyon su içerisinde bulunabilecek klor, arsenik gibi bütün kimyasal kirlilikleri de elimine eder. Bu esnada suyun mineral yapısında hiçbir değişikliğe yol açmaz ve nitelikli, lezzetli, güvenilir su oluşturulur. Suyun doğasında bulunan ve ileri teknoloji sayesinde ortaya çıkarılabilen mucizevi etkiler için altyapı olarak bu su kullanılmaktadır.

 

 En zengin mineral kaynağıdır.

 Hücrelerimiz ortalama 7,2pH, kanımız ise 7,365pH düzeyinde alkalidir. Sağlığımız, gelişimimiz ve yaşamsal enerjimiz bu düzeyi koruyabilmemize doğrudan bağlıdır. İnsan vücudu söz konusu alkali değerleri koruyabilmek için oldukça çetin bir mücadele yapar. Bu mücadelenin temel unsuru ise alkali minerallerdir. Alkali iyonize su insan vücudunun gereksinim duyduğu alkali mineraller açısından en zengin kaynaktır. Doğrudan içmek suretiyle veya çay, kahve, yemek gibi formlarda günde ortalama 2 litre su tüketiriz. Tükettiğimiz suyun alkali yapıda olması vücudumuzun temel mineral ihtiyaçlarını karşılaması açısından son derece önemlidir. Alkali su iyonizerlerinde 11pH düzeyinde alkali su elde edilebilir.

 

 Sağlıklı ve uzun bir yaşamın en önemli destekçisidir.

 Hayatımız Yüksek PH seviyesinden düşük PH seviyesine yapılan bir yolculuk gibidir. Alkali doğar, asidik ölürüz. Anne karnında pH seviyesinin 7,4 – 7,6 arasında alkali olduğu bilinmektedir. Otopsilerde ölçülen genel pH değeri ise 6,8’in her zaman altında yani asidiktir. Bilim insanları yaşlanmanın başlangıcı olarak anne sütü dışında aldığımız ilk besini zamanlama açısından tanımlamaktadır. Bu teoriye göre yaşlanma ve hastalıklar, yaşamsal faaliyetlerimiz esnasında vücudumuzda oluşan asidik atıkların bir sonucudur. Asidik atıkları yok etmenin en etkili yolu alkali iyonize su tüketmektir.

 

 Bilinen en güçlü sıvı antioksidandır.

 Alkali minerallerin tamamı elektron zengini; asidik minerallerin tamamı da elektron fakiridir. Asidik minerallerden arındırılmak üzere iyonize edilmiş alkali su -400 mV ORP (Oxidation Reduction Potantiel) değerine ulaşır. Bu değer -bilinen anlamıyla- antioksidan özelliğinin ölçüm birimidir. Örnek olarak; güçlü bir antioksidan olarak bilinen portakal suyunun ORP değeri -20 düzeyindedir. Yine karşıt bir örnek olarak cola’nın ORP değeri +800 civarındadır, yani yüksek düzeyde okside edici, paslandırıcı, yaşlandırıcı etkisi vardır. Özet olarak; Alkali iyonize su portakal suyundan 20 kat daha güçlü bir antioksidandır diyebiliriz. Başta kanser olmak üzere neredeyse bütün dejeneratif hastalıkların sebebi serbest radikallerdir. Serbest radikalleri nötralize etmenin tek yolu ise antioksidanlardır.

 

 Diğer su çeşitlerine göre 2 kat daha fazla oksijen içerir.

 İyonizasyon aşamasında oluşan su yapısal özellikleri gereği diğer su çeşitlerine göre 2 kat daha fazla oksijen taşıma yeteneğine kavuşur. Enerjinin açığa çıkabilmesi ve hücresel düzeyde gençliğin korunması için oksijen son derece önemlidir. Oksijen açısından zenginleştirilmiş su tüketmenin yaşamsal enerji, kronik yorgunluk ve uykusuzlukla mücadele ve sporcu performansı açısından son derece güçlü etkileri vardır.

 

 Olağanüstü hücresel nemlenme sağlar.

 Doğada su; 15-25 H2O kümesi şeklinde bulunmaktadır ve insan vücudu ancak bu yapı parçalanıp küçültüldükten sonra hücresel nemlenme yapabilmektedir. Alkali İyonize suyun moleküler kümesi 4-6 arası H2O büyüklüğüne indirgendiği için; hücrelerimiz açısından doğrudan emilebilir bir forma ulaşmıştır. Sonuç olarak normal bir suya kıyasla Hidrasyon olarak tanımlanan hücresel nemlenme değeri 10 kat yükselmiştir. Bu süreç vücudun toksinlerden arınma yani “detoks” sürecidir. Bir başka ifadeyle alkali iyonize su kullanarak 10 kat daha etkin detoks etkisine ulaşılabilir.

 

 Mükemmel bir bağışıklı sistemi koruyucusudur.

 Pek çok bilim insanına göre bağışıklık sisteminin ön savunma hattı vücudun alkali yapısıdır. Enfeksiyonlara ve iltihaplanmalara yol açan mikroorganizmalar alkali ortamlarda uzun süre yaşayamaz ve gelişemezler. Öte yandan bağışıklık sisteminin dinamikleri başta kalsiyum ve potasyum olmak üzere alkali mineral rezervlerimize son derece duyarlıdır. Zengin alkali mineral kaynağı ile yenilenen insan vücudu çok güçlü bir ön savunma hattı oluşturabilmektedir.

 

 Kalp ve damar sistemini destekler.

 Kanın viskositesi (akışkanlığı) ile asidik birikimi arasında ters orantı vardır. Damarlarımızda taşınan asidik yük, iç yüzeylere hasar verme aşamasına gelmeden önce yağ molekülleri içerisine depolanarak endotal diye adlandırılan yapının üzerinde (daha sonra tahliye edilmek üzere) biriktirilir. Damar tıkanıklığı ve devamında kalp krizine kadar uzanan sürecin başlangıcı bu şekilde tanımlanmaktadır. Alkali iyonize su, bu birikimi çözmek ve böbrek fonksiyonları ile tahliye etmek için mükemmel bir işlev yerine getirir.

 

 Yüksek tansiyondan korur.

 İç yüzeyleri içinde asidik partiküller bulunan yağ depoları ile daraltılmış damarlarımızda, birim zamanda dolaşması gereken kan miktarı değişmemiştir. Doğal olarak daha dar bir alanda aynı miktarda kan akışı, yüzeylere uygulanan daha yüksek basınç demektir. Sonuçları herkes tarafından bilinen yüksek tansiyonu en temel haliyle bu şekilde tanımlamak mümkündür. Kanımızın asiditesi yüksek olduğu sürece, vücudumuz bu asidik atıkları yağ asitlerine dönüştürüp belli alanlarda ama öncelikle damar çeperlerinde depolamayı sürdürecektir.

 

 Etkin ve kalıcı zayıflama yöntemidir.

 İnsan vücudu çok zekidir. Başa çıkamadığı asidik atıkların büyük bir kısmını yağ hücreleri içerisine paketleyerek kan dolaşımının en az olduğu alanlarda –kalça, bel, basen gibi- hapseder. Bu süreç, nükleer atıklardan kurtulmak üzere yalıtılmış varillere yerleştirilip insan yaşamının en az olduğu alanlara gömülmesine benzer. Sonuçta yağlanma ve selüloit birikimi artar, ancak buna karşılık asidik deformasyon riski azalır. Bu mantık gereği vücudun asiditesini azaltmadan obeziteyi engelleyemeyiz. Orta yaşlardan başlayarak denenen ve başarısız olunan diyet programlarının başarısızlığının gerekçesi budur. Vücut, asiditenin ölümcül etkisinden kendini korumak için yağlanmayı tercih etmektedir. Yani, obezitenin getirdiği yaşam kalitesi ve kozmetik sorunları, daha acil olan yaşamsal sorunları çözmek için ertelemektedir.

« Anasayfa